HAYDARPAŞA,BEN VE İSTANBUL




HAYDARPAŞA,BEN VE İSTANBUL

Seninle 1997 yılında serin ve tatlı bir rüzgar yanaklarımı okşarken , eylül ayında tanıştım.Ben de Anadolu’dan gelmiştim ;elimde valizim,cebimde umutlarım ve dünyayı değiştirme hayallerim de yanımdaydı.Merdivenlerinden indim ve eski Türk filmlerindeki bakışı attım İstanbul’a.Yalnız değildim ,yanımda benimle aynı üniversiteyi kazanmış memleketli dostlarım da vardı.Sana uzun uzun baktım.O an içimden bir şeyler koptu.Bütün heybetine rağmen,bir tarafın kırık döküktü.Kalabalıklar içinde yalnızım der gibiydin.Belli ki dertleşmek için beni seçmiştin ama benim vaktim yoktu.Çok heyecanlıydım.Çünkü ortaokulda ilk kez İstanbul’a geldiğimde,Beyazıt Camii’nin yanındaki tarihi Çınaraltı’nda çay içerken ilk görüşte aşık olduğum üniversitenin edebiyat bölümünü kazanmıştım ve bir an önce sevgilime kavuşmak için can atıyordum.O da beni aynı heyecanla bekliyor diye düşünüyordum.Sahiden ,o da beni bekliyor muydu? Vapur yanaştı,hızlı adımlarla yürüyerek bindik.İlk kez orada fark ettim ,bu şehir de yaşamanın ilk kuralı daima hareketli olmak.

Yüzüm sana dönük oturdum. “Sen de herkes gibi git,içim yangın yeri,senin beni anlayacağından adım gibi emindim.Ama sen de gitmeyi tercih ettin” .Şimdilik gidiyorum,yerleşeyim,ilk işim yanına gelmek olacak,söz veriyorum  diye mırıldanmışım.Arkadaşlarım kiminle konuştuğumu ne demek istediğimi sorar  gibi yüzüme bakıyordu.Sadece gülümsedim hem sana hem de onlara.
Eminönünde indik,vakit kaybetmeden Beyazıt’a tramvayla geçtik ve okula kaydımızı yaptırdık.Beyazıt,beni senin karşıladığın gibi karşılamadı.Ya da sen benim aklımı öyle bir  başımdan aldın ki bana öyle geldi.Başı çok kalabalıktı onu da anlıyorum ama aşkımın ilk etapta karşılık bulmaması beni biraz incitti.Kayıt sonrası Çınaraltı’nda çay içtik ve yine tramvay…Yeni hayatımızda bize ev sahipliği yapacak yurda gittik.Bir oda ,biz  dört kişiyiz,dört ranza,dört dolap  buna karşılık bir masa ,yeni hayat dedikleri  bu muydu?Kura çektik,dolap ve ranza paylaşımı yaptık.Memleketlilerimle aynı yurttayız ,odalarımız farklı.O gece yatarken Beyazıt’ı değil de neden hep seni düşündüğümü anlayamayacak kadar yorgundum.
Uzun bir süre okula,insanlara,kalabalığa,keşmekeşliğe alışmaya çalışmakla geçti.Seni unutmamıştım ama vaktim yoktu.Okuldan yurda,yurttan okula…Git gel arasında yaşadığım gel gitler.Bu şehirde  acemi olmak okuldakilerin deyimiyle çömez  olmak başa bela.Beyazıt Camii’nin yanında Sahaflar çarsısı vardır bilirsin.Gerçi şu an hiçbir şey eskisi gibi değil ama…Neyse,sahaflara gittiğim bir gün “Memleketimden İnsan Manzaraları” kitabını aldım.Kitabı açar açmaz,sen çıktın karşıma:
Haydarpaşa garında
1941 baharında
                saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
                yorgunluk
                ve telaş.
Bir adam
     merdivenlerde duruyor
                bir şeyler düşünerek.


                Hey gidi günler.Bir kitap beni zamansızlaştırdı adeta.Bu sabah kitaplığımı karıştırırken elime geçen  bu kitap,beni eski günlere götürdü.Üniversite yıllarıma,seninle ilk tanıştığımız ana.Seni ne kadar özlediğimi fark ettim.Hiç düşünmeden,anılarımı  ve kitabı çantaya attığım gibi koşa koşa sana geldim.O an sadece bir kahve içmek ve seni doya doya dinlemekti niyetim.Beni görünce önce yüzüme bakmadın ,nazlanmak senin de hakkın.Yıllar girmiş ne de olsa araya,ayrılık.Ama sonra başladın nefes almadan anlatmaya..


1908 yılında 2.Abdülhamit zamanında başlamış senin  Orta Doğu maceran.Anadolu’dan Bağdat’a uzanan rayların üzerinde ne hikayeler taşımısın.Sen iyi bir sırdaşsın,bildiklerini,şahit olduklarını bize hiç anlatmadın.Sen iyiler kervanındasın yani.Ama ne kadar iyi olursan ol,eninde sonunda bir şekilde zarar görüyorsun.1917 senesi senin büyük hasar aldığın ilk sene.1979 yılında ise seninle alakası olmayan iki geminin  Marmara’da çarpışması sonucu oluşan patlamada daha büyük bir yara almışsın.Soğukkanlı bir şekilde bunları anlatman beni şaşırtıyor ama acı zamanla herkesi olgunlaştırıyor.Duvarların taştan da olsa, seni bile.Neyse ki yaraların zaman içinde onarılmış,ilk günkü gibi olmasan da yenilenmişsin.Tam biraz nefes almışken 2010 yılında çatında bir yangın çıkıyor ve 4. Katın kullanılmaz oluyor.Bu durumda bile insanlara hizmet vermekte ısrarlısın.Ta ki 2012 yılına kadar. 1 Şubat 2012 tarihinde  tüm Türkiye’deki tren hatlarının yenileme çalışmaları yapımına başlandığından seni de  kullanıma kapatılmışlar.Bu durumda ne denilebilir ki…

O anda bir vapur düdüğü ve senin “ah”ların. “Biliyor musun ,1980 ile 1990 yılları arasında neredeyse bütün Yeşilçam filmlerinde Anadoludan gelen ve Anadoluya gidecek olan ailelerin İstanbul’a ilk ayak basma sahnelerinin gerçekleştiği mekân  benim.Bilirsin, sen de yıllar önce Anadolu’dan geldiğin gün, tanıştık seninle benim merdivenlerimde.O zamanlar öyleydi,ben Anadolu’ya daha ucuza götürüyorum diye özellikle tercih edilirdim.Şimdi şu halime bak,tadilat nedeniyle  merdivenlerim insanlara kapalı.Çok özledim hepsini.Ama geçecek,beni onaracaklar,her şey daha güzel olacak.”  Diyerek yeniden anlatmaya başladın,bu durumda ancak bunlar denirdi.

Her şeye rağmen umudunu kaybetmemek,sende o gün bunu gördüm.Bir de Büyük bir afiş gördüm.Kadıköy Kitap günleri yapılacakmış burada.Bu nasıl olacak dedim? “Bir kaç yıldır vagonlarımın arasına kitapları sıra sıra koyuyorlar.Vagonlarımda söyleşiler yapıyorlar.Yazarların okurları ile buluşmasına vesile oluyorum.” Gülümsedim.Durduğun yerde duramıyorsun,bedenen olmasa da insanların hayal yolculuğu yapması için uğraşıyorsun.Seni  bir kez daha kucaklıyorum.İçin yangın yeri ama bağrına kitapları basmışsın.Ne iyi etmişsin,yaralansan da bir kez daha yaraları sarmak için kolları sıvamışsın.Bir kez daha beni kendine hayran bıraktın.



Vakit akşam olunca ,ayrılık karanlığı çöktü.Kitap günlerinde buluşmak üzere sözleştik.Sözümü de tuttum mu;evet ..Bu yıl 9. kez Kadıköy Kitap Günleri’ne ev sahipliği yapıyorsun.200 yayınevi , 835 yazarın imza günü, 86 yazarın da söyleşi etkinliği yapılmasının senine kadar gururlandırdığını fark etmemek imkansız. Akın akın insanlar seni görmeye,kitapları koklamaya geliyor.Belki merdivenlerinde oturamıyorlar ama çay içmeden,simit yemeden de gitmiyorlar. Bu durum seni biraz olsun teselli ediyor.Eski görünüşüne tekrar kavuşmak istediğini ben ve oraya gelen herkes aslında çok iyi biliyor.Çünkü biz de bunun böyle olasını istiyoruz.Tadilatın devam ediyor,en kısa zamanda umarım biter.

Kitap  Günleri dolayısıyla başın bir hayli kalabalık,benimle kahve içmeye şu an vaktin yok,görüyorum ve seni anlıyorum.Ben aldığım kitapları ,bir köşede okurum,sen rahat ol.Seni heyecanlı görmek çok güzel.Geçiyorum bir banka,karşımda İstanbul,arkamda sen,elimde kitabım.Çok şükür.



                                                                                                                FATMA DEVRİM(GEÇER)
                                                                                              



 ÖĞRETMENİM DERGİSİ
               



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir varmış bir yokmuş: Taş Masalları

ENDİŞE AĞACI(KİTAP TAVSİYESİ)