Röportaj/FatmaGeçer-Barış Kıvılcım
Bir varmış bir
yokmuş,masal yolculuğuna devam ediyoruz.Bu sayımızda, “Bir yokluk, başka bir
yerde var olmama neden oldu” diyerek masal yolculuğuna başlayan,“Şifahen
Masallar” kervanının kurucusu, Küçük Hezarfen, Canım Kardeşim gibi çocukların
gönlüne taht kurmuş çizgi filmlerin senaristi,yazar,hikaye ve masal anlatıcısı
Beyza Akyüz yer aldı. Masal yazarken TRT için çizgi filmler yazmaya başlayan
Beyza Akyüz’le daha neler mi konuştuk?Keyifli okumalar.
Beyza Akyüz, kayısı zamanı 1982’de Bolu’da
doğdu. Alman Filolojisi okudu. TRT’de editör ve danışman olarak çalıştı. Küçük
Hezarfen, Canım Kardeşim, Çelebi ve Laklak, Çomar, Tomar, Kömür gibi sevilen
çizgi filmlerin senaristi. Tutkulu bir hikaye toplayıcısı ve anlatıcı; 2013
yılından bu yana her yaştan dinleyiciye, bin bir çeşit mekanda “Şifahen
Masallar” anlatıyor. Zeytin yemeyi çok seven kedisi Sunnyboy ile Çengelköy’deki
tepedeki rüzgarlı evde yaşarken gördüğü rüyaları, toz gibi savrulurken yaşadığı
masalları yazmaya devam ediyor.
Ö.D. Şifahen Masallar nasıl ortaya çıktı?
Beyza Akyüz:
Gezi’nin hemen sonrası. Her kesimden insanın siyaset ve din konuşmadığı bir
ortamı nasıl yaratabilirim, insanlar neyin etrafında bir araya gelir diye düşünüyordum,
aslında her kapıyı açacak bir anahtar arıyordum. Bir gün, Balat’ta eski bir Rum
evinden kafeye çevrilmiş bir mekanda kahve içiyorduk, arkadaşımla sohbet ederken.
“Bu evde ne hikâyeler vardır, keşke burada bir masal, hikâye gecesi yapabilsek
ne güzel olur,”dedim. Meğer yan masada kafenin sahibi oturuyormuş, hemen söze karıştı,
“Yapalım hadi,”dedi. Ne zaman yapalım, nasıl yapalım diye heyecanlandık ve bir
hafta sonrasına yapmayı kararlaştırdık. O masada ben aradığım anahtarı buldum. Tam
düşündüğüm gibi insanların şucu bucu ne olduğunu araştırmadan, bunları
konuşmadığı bir ortamda bir araya gelebileceği, sınıf ayrımı olmadan -çünkü
sanatın her dalı o kadar birleştirici olamayabiliyor- bir alan açma fırsatı buldum.
O akşam arkadaşıma, “Yapacağız ama adı ne olacak?”diye sordum. Eski kelimeleri
çok seviyorum, madem sözlü anlatı olacak, o zaman “Şifahen Masallar” olsun
dedim. Zaten kaç kişi gelecek, geçici olarak kalsın, sonra değiştiririz diye
düşündüm. Ve o gece, o minicik Rum evi tıka basa doldu. Ben o akşam hayalimi yaşadım;
farklı insanlar bir araya geldi, herkes hikâyede buluştu. Sonrasında çay, kahve
içerken tanıştılar, sohbet ettiler. Benim aradığım anahtar buydu, neden başka
bir şey arayayım diye düşündüm. O gün buna devam etmeye niyet ettim. Haftada
bir masal gecesi olarak başladı, zaman zaman iki üçe çıktığı oldu. Herkes “Sen
hikâyelerle şifa dağıtıyorsun” demeye başladı. Oysaki şifahen sözcüğünün diğer anlamı
aklıma gelmemişti. Dilin güzelliği işte. Böylelikle adı değişmedi,“Şifahen
Masallar” olarak kaldı.
Ö.D. Masal deyince aklımıza çocuklar geliyor ama siz
her yaşa masal, hikâye anlatıyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız?
Beyza Akyüz:
Masallar kesinlikle çocuklar için üretilmemiştir. Masalın nasıl doğduğuna bakalım;
masal uzun kış gecelerinde, ateşin başında, can sıkıntısını gidermek için anlatılırdı,
kelimelerle arası iyi olan kişinin, başkalarından duyduğu garip
hikayeleriabartarak, hayal dünyasını katarak, gecenin daha keyifli geçmesi için
ortaya koyduğu bir üsluptur.
Kapitalist
sistem, masalları alıp sadeleştiriyor; kitap, çizgi film yapıyor. Bunu
pazarlayıp çocuklar için bir şeymiş gibi sunuyor. Sistem, çocuğun hayal
dünyasını paraya çevirmeye çalışıyor sadece. Bunun yanında büyüklerin hayal
kurmasını ve masallarla bağının kalmasını istemiyor, eğer büyükler, hayal
kurmaya devam ederse, her şeyin mümkün olacağı inancı da devam eder, eh bu da onlar
için pek iyi bir şey olmasa gerek.
Ö.D.Masallar gerçek midir?
Beyza Akyüz:
Masalların tarihine, geçmişine baktığımızda buna gerçek değil demek çok büyük
anlamsızlık olur. Ben de masal yazıyorum ve yaşadığım gerçek hikâyelerden yola
çıkıyorum. Bazı durumların üzerini örtmeniz gerekiyor, kendi hikâyenizi
dönüştürüp belki bir ceylanın hikâyesi gibi anlatıyorsunuz, üzerine fantastik,
hayali, simgesel tozlar serpiştirerek gerçeği sırlıyorsunuz.
Ö.D:Hem şifahen anlatıyor hem de yazıyorsunuz.
Masalların, hikâyelerin kayda geçirilmesi konusunda neler söylersiniz?
Beyza Akyüz: Bilincin
her an değiştiğine inanıyorum. Şu an sizinle konuşurken bir bilinç
seviyesindeyim lakin yarınki bilinç seviyemle anlattıklarımın çoğunu inkâr
edebilirim; artık başka bir şeye inanıyorumdur. Burada Mevlana ve Şems örneğini
vermek istiyorum; Mevlana yazmayı tercih etti ama ustası Şems yazmayı reddetti.
Şems, yarın başka bir şey söyleyebilirim dedi, kendi sözcüklerine dahi tutsak
olmak istemedi. Mevlanaise sözü ehlileştirerek “Mesnevi”yi yazdı. Şifahi
anlatı, her an değişime ve gelecek olana açık olmak, kendi fikrinizi çürütmek,
inancınızı yakıp yıkmaya hazır olmaktır. Bir şey yıkmadan, yeni bir şey inşa edemezsiniz.
Ben şifahen anlatmayı tercih ediyorum ama aynı zamanda yazıyorum da. Sözlerimi
kayda geçirmeden evvel daha da olgunlaşmak için yazmayı son ana kadar
erteliyorum, biliyorum ki fikrim değişecek. Zaman izafi tabii, olgunluğun yaşla
ilgisi yok, bilinç sıçramalarıyla ilgili.
Ö.D:Her yaşın özelliği çok farklı. Her yaşa masal,
hikâye anlatan biri olarak hangi yöntemleri kullanıyorsunuz?
Beyza Akyüz: Bu
soruya şu ana kadar olan tecrübelerimden yola çıkarak cevap vereyim, yarın
başka bir şey söyleyebilirim .Anlatırken çocuk ve yetişkin diye ayırmıyorum, atölyelerimde
de bunu öneriyorum. Dur ve anlat. Teatral bir canlandırma yapmıyorum. Ses
kulağa kalbe dokunsun, gerçekten sözün gücü ortaya çıksın istiyorum, dikkat
dağıtacak hiçbir süsü sevmiyorum. Çocuklara da oturup anlatıyorum, bunlar çocuk
diye hoplayıp zıplamıyorum. Bence anlatıcının bir merkezi var ve siz o merkezde
ne kadar sağlam durursanız, herkes sizin etrafınıza o derece dikkatle toplanır
ve siz onları bırakana dek sizi bırakmazlar. Anlatıcının çok hareket etmesi ve
anlatı performansına aksiyon eklemesi güvensizliğini gösteriyor; ah bunlar
dinlemiyor mu, dur şunu da yapayım diyerek bir telaşla dikkat çekmeye çalışmak.
İşte çocuk bunu anında hissediyor ve sizi ciddiye almıyor. Aynısı yetişkinler
için de geçerli ama çocuk belli ediyor, açıkça söylüyor. Seni dinlemek zorunda
değilim diyor sözlü ya da eylemle. Çocuk size tam olarak ne olduğunuzu
gösteriyor. Tıpkı yetişkinlere anlattığım zaman süresince yani altmış-yetmiş
dakika çocuklara hikaye anlatıyorum. Çocuk,yirmi dakikadan sonra dinlemez diyor
çoğu eğitimci, bu ezberlenmiş bir kalıp. Hiç bir dogmaya inanmıyorum. Herkes
biriciktir; çocuklar altmış dakika dinliyor hatta devamını istiyor demek ki
genellemeler her zaman işe yaramıyor.
Çocuklar için ayrı
bir masal repertuarım yok. Çocuk edebiyatı, çocuk dergisi, çocuk oyuncağı gibi
ayrımların çoğuna mesafeliyim. Yazarken de çocuğa yazıyorum diye düşünmüyorum.
Basit anlatmaya çalışıyorum -ki bu gerçekten zor. Bu bahsettiklerim, olmak
istediğim bir eşik, tam olarak orada mıyım bilemiyorum, yoldayız şimdilik.
Ö.D:Anlatıcılık üzerine herhangi bir eğitim aldınız
mı?
Beyza Akyüz:
Almadım öyle bir eğitim kurumu Türkiye’de yok zaten, anlatıcılık geleneksel bir
sanattır, usta-çırak ilişkisi vardır. Düzenlediğim atölyelerde kendi
tecrübelerimi paylaşıyorum ama.Masal gecelerime gelenler, biz de senin gibi
anlatmak istiyoruz deyincekendi seyr-ü süluğumdan ilhamla atölye çalışması
yapmaya başladım. Yerli, yabancı kaynakları da tarayarak bir içerik oluşturdum.
Ama bu içerik sürekli değişiyor. Nihayetinde ben de usta değilim, yolcuyum.
Üslubumu tam olarak oturtmak için bir arayış içindeyim. Okuldaki gibi değil, okulda
birisi geliyor, ben öğretmenim diyor, bundan sonra beni dinleyeceksiniz diyor,
herkes onun en doğrusunu bildiğine inanmak zorunda. Hiyerarşi var okulda. Atölyelerimdeyse
eşitlik var; medrese usulü, herkes yerde oturur, çember olur. Benim ilk
öğretmenlerimustalarım; annem ve babam. Çocukluğum dedemin bahçesinde geçti,
yaz gecelerinde damda, akşam olup işler bitince yıldızların altında saatlerce
masal, hikâye, anı, efsane anlatılırdı. Herkes abartarak üzerine, üç beş
koyarak kendi hikayesini anlatırdı.
Ö.D.Müzik ve masal arasındaki bağ nedir? Anlatıda
müzik kullanmaya nasıl bakıyorsunuz?
Beyza Akyüz:
Anlatılarımda her zaman müzik kullanmıyorum, farklı performanslar sergiliyorum.
Şifahen Masallar Kervanında müzik var mesela. Ama en çok sevdiğim tarz, tek
başıma, yalın, sade bir anlatı. Çünkü bence bir anlatıcı, şarkı söyler gibi
anlatmalı. Sesim, şarkı söyler gibi kulağa gitmiyorsa iyi anlatamıyorum
demektir ve yanıma destek kuvvet istiyorumdur, işte burada devreye müzik
giriyor. Türk dinleyicisi müzikli anlatıyı daha çok seviyor. Oysa ben sessiz bir
harmonide anlatmayı seviyorum, böylece dinleyiciye sözden kaçacağı bir alan
kalmıyor, lakin müzikle de yakından ilgileniyorum. Müzik sizin konuşma ritminizi
geliştirir. Şarkı söyler gibi anlatabilmek için müzik bilgisi, ritim duygusu gerekiyor.
Atölyelerimde müzik ilk sıradadır, sonra dans gelir. Her hecenin, her sesin
tadına varmalı anlatırken.
Ö.D.: Sizin bir de “ Uçan Fare ve Hayalet Hayri” adlı
kitabınız var.Kitabı olanlar,gittikleri yerlerde kitabını okur.Hem anlatıcı hem
kitabı olan ne yapar?
Beyza
Akyüz:KitabımYKY yayınlarından çıkmıştı ama yeni baskıda yayınevi değişti.
Kasım’da Tudem’den çıkıyor.Kitabın devamı da gelecek.Etkinliklerde kitabın ilk
hikayesini anlatıyorum ve en heyecanlı yerde bırakıyorum. Devamını öğrenmek
isteyenler kitabı okuyor. Sözlü kültür okumanın ilk basamağı, bu basamağı
kaldırdıkları için okur oranı düşük, umuyorum ki anlatıcılığın yeniden canlanması
okur sayısını artıracak, hikaye dinlemeyi sevdiğini fark edenler daha fazlası
için kitapların peşine düşecek.
Ö.D.:Sizin tercih ettiğiniz masal kitapları
nelerdir?
Beyza Akyüz:
Eski masalları derleyen değerli masalcılar var; Tahir Alangu,Yücel Feyzioğlu
gibi. Bir de bol bol halk bilimi tezi okuyorum. Akademisyenler bölgesel
çalışıyor, her bölgenin ayrı bir dili, coğrafi farklılıkları var ve bunlar
hikayeye yansıyor. İnternetten yabancı kütüphanelere giriyorum, binlerce dünya
masalına ulaşabilirsiniz bu şekilde. Ben karşılaştırmalı okuma yapmayı
seviyorum. Böylece bir çok önyargınızda yıkılıyor.Özellikle masalla ilgili
eleştiri yazanlara da daha çeşitli okumalar yapmalarını tavsiye ediyorum.
Ö.D.:Karşılaştırma yapınca karşınıza neler çıkıyor?
Masalları
etkileyen en önemli faktörlerden birisi coğrafi koşullar, diğeri de inançlar. Avrupa
masallarında Hristiyanlıkla ilgili
unsurlar, Doğu’da İslam kültürü ve Şamanizm, Afrika’da yerli kabile ritüelleri,Avustralya’da
Aborjinler… Aynı hikaye başka mevsimlerde başka hayvanlarla, başka isimlerle
anlatılmış mesela. Bu tarz ortak hikayeler o kadar çok ki…
Ö.D.: Çocukların severek izlediği Küçük Hezarfen,
Canım Kardeşim senaryoları da size ait.Birazda bundan bahseder misiniz?
Beyza Akyüz:
Küçük Hezarfen’deAhmetÇelebi’yi uçma arzusuna sürükleyen nedenleri anlattım.
Büyüyünce uçtu ama çocukluğu nasıldı?Biz onun geçmişini anlattık.
Canım Kardeşim’ in ilk yedi bölüm
senaryosu bana ait, sonrasında etik davranmayan yapımcıyla yollarımız ayrıldı.
Ö.D.:Son olarak gençlerle de çalışıyorsunuz, gençlerin
masala bakışı nasıl?
Beyza Akyüz:Oldukça
ilgililer, bu tabii nasıl ve ne anlattığınızla da çok alakalı. Nihayetinde
hepsi yabancı dizileri takip ediyor, bilim kurgu romanları okuyor. Gençler her
şeye mizahi yaklaşıyor, bu çok hoşuma gidiyor.Çalışmalarımı klasik sınıf ortamında
yapmıyorum, dogmatik çerçeveler çizmemeye çalışıyorum, yeni liderlik
anlayışıyla karar almayı onlara bırakıyorum.Karşılıklı
bir keşif serüveni ve paylaşım söz konusu.
Yorumlar
Yorum Gönder