Nazlı Çevik Azazi Röportaj




                                                                                                Fatma Geçer DEVRİM/Röportaj

Bir varmış  bir yokmuş masal yolculuğumuz devam ediyor.Bu sayıda masal anlatıcısı ve Seiba Anlatı Merkezi’nin kurucusu Nazlı Çevik Azazi ile yaptığımız röportaj yer alıyor.Röportaj yayımlandığı sırada,Nazlı Çevik Azazi “Thüringen Masal ve Efsane” ödülünü almış olacak.Aldığı ödül için kendisini tebrik ediyoruz .Bundan yıllar önce “içine gitme isteği düşen” Nazlı Çevik Azazi,yaptığı iş için “Aklıma gelmedi başıma geldi” diyor.Masala dair,yaptığı işlere dair daha neler konuştuk?Keyifli okumalar.

Öğretmenim Dergisi:Sizi tanıyarak başlayabilir miyiz?

Nazlı Çevik Azazi:Hikâye anlatıcısıyım ve bu alanda 2008 yılından beri eğitimler veriyorum.Aslında İstanbul Üniversitesi Veteriner Hekimlik mezunuyum ama bu alanla hiç ilgilenmedim.Okul boyunca tiyatro,yaratıcı dans,yaratıcı drama ile ilgilendim.Okul bitince çeşitli okullarda yaratıcı drama eğitmenliği yaptım.2006 yılında içime gitme isteği düştü.Almanca öğrendim,Almanya’ya gittim.2008 yılında Berlin Sanat Üniversitesi’nde “Tiyatro Pedagojisi” mastırı yapmaya başladım.Biz orada disiplinler arası çalışıyorduk.Hikâye anlatıcılığı ile de bu mastır sayesinde tanıştım.Her tür disiplinden eğitim alıyorduk..Anlatıcılık da bunlardan birisiydi."Gördüm, aşık oldum ve yıllardır aradığım şey bu!" dedim.Hem bir sanatsal ifade formu olarak,bir sanatçı olarak  ben kendim tiyatro,dans değil anlatıcı olmam lazımmış ,onu idrak ettim hem de insanlara sanat pedagogu olarak sanatsal anlamada alan açmak için bu alanda çalışmaya karar verdim.Mastır bitince aynı üniversitede eğitimde ve sanatta hikâye anlatıcılığı diye bir buçuk yıl süren bir program daha aldım.2013’te Türkiye’ye döndüm,döndüğümden beri de bu alanda öğrenci yetiştiriyorum.

Seiba anlatıcılık merkezini kurduk.Hem ulusal düzeyde hem de uluslar arası düzeyde hikâye anlatıcılığı alanında farkındalık yaratmak,bu alanı yaymak amacımız var.Bunu nasıl yapıyoruz ? Hikaye anlatıcılığı hem geleneksel bir form,hem de yaşam biçimi, sanat formu.Ben bunun performatif sanat olduğunu iddia edenlerden ve buna inananlardanım.Bu geleneksel formdan ve ruhtan beslenip bu çağın insanının ihtiyaçlarına nasıl cevap veririz  sorusundan yola çıkarak,kendi dilimizi ve tarzımızı yaratmaya çalışıyoruz.Hem gelenekten hem de modern olandan nasıl beslenip bir yapı oluştururuz diye sorarak çalışıyoruz.
Ö.D.:Bu işi yapmaya karar verdiğinizde ,nasıl yapacağınızı önceden belirlediniz mi?Yoksa zaman içinde mi şekil aldı?Nasıl aklınıza geldi?

N.Ç.A.:Aklıma gelmedi başıma geldi.Nasıl geldi?2008 deki ilk anlatıcılık dersimizde dünyanın bir çok yerinden gelen masal anlatıcılarından ders aldık.Ben masal  anlatıcılığını öğrenmedim,masal dinledim.Orada gördüklerimi analiz edebilirim.O zaman kadar kendi sanatsal ifade formumu arıyordum.Tiyatro,klasik tiyatro yaptım.Ban Nazlı olarak bir role girmek ve onu yapmak bana göre değildi.İyi bir oyuncu olamadım.Kendimi rahat hissetmedim.Sonra işin eğitmenlik ve yönetmenlik  kısmına geçtim ve kendimi daha rahat hissettim.Doğaçlama dansla tanıştım.Kendimi özgür hissettim. Kendi iç duygularınızla ve iç varlığınızla bağ kuruyorsunuz ve ifade kendiliğinden geliyor.O benim çok hoşuma gitti .Ama tam olarak dans da değildi.Anlatıcılığı görünce,hepsini içeriyor,performatif sanat dallarını içeriyor,tiyatro değil ama tiyatral.Sonuçta anlatıcı rollerine baktığınızda anlatıcı,karakter ve ben vardır.Karakteri bazen canlandırırsınız.Beni en çok etkileyen,benim varlığıma,bana alan açması.Masal anlatıcılığını, hikaye anlatıcılığının alt başlığı olarak düşünüyorum.Bu öyle bir sanat dalı ki atalarımızın şimdiye kadar anlattığı geleneksel,anonim olan hikayeler size kap oluyor.O kabın içini kendi ruhunla doldurmanızı istiyor.Eğer sen bunu kendi ruhunla doldurmazsan olmuyor.Bu şu demek;her masal  her anlatıcıda yeniden doğuyor aslında.Nasıl doğuyor?Ben bunu tohuma benzetirim.Her masal bir tohum ve sen tohumu alıp ruhunun topraklarına ekmelisin ki,onlardan çıkan meyvelerdir senin dinleyici ile paylaştığın.Meyve tohumu içinde barındırır aslında yine sen  tohumu hediye edersin.O tohumu meyveye çevirmeden olmuyor.Bu öyle bir sanat disiplini ki benim için,bana her şeyden önce alan açıyor ve benim sözümü merak ediyor.Sen bir sözünü söyle bakalım,kendi faal aklını kullan,ruhunu harekete geçir demesi beni çok etkiledi.Dolayısıyla aslında benim için bir var oluş yolculuğu ,ruhun tekamülü,aslında iş dışında aradığım ben kimim sorusu yolculukla çok güzel örtüştü. Kendi arayışlarımla yolculuğum çok güzel örtüştü.Kendiliğinden oldu.Aslında ben aklî  karar vermedim.Çok mutluyum ve bu iş için doğmuşum gibi hissediyorum.
Ö.D.:Ben hikaye anlatıcısı olmak istiyorum dediğinizde ,ailenizden,çevrenizden nasıl tepkiler aldınız?
N.Ç.A.:Şu an bu iş yaygınlaştı.Ben 2012 ‘de ilk kez eğitim vermeye başladığımda daha az biliniyordu.O zamanlar birkaç isim vardı.Küçük kapalı çevrelerde ilerliyordu.İki türlü anlatarak cevap vereyim.Almanya’daki hocalarım beni hep destekledi,hala da destekliyorlar.Onlar beni başından beri merakla ve heyecanla izliyorlar.Türkiye’de ise ilk babamın tepkisini anlatayım.Babam devlet memuru ve ben mezun olduğumdan beri bana devlet kademesinde işler buldu.Düzenli bir maaş ve sigortalı işler…Ben bunu istemedim,her zaman serbest çalıştım.Drama eğitmenliği yaptım,sanat yaptım.Buna rağmen babam yine de her yıl bana yeni bir işle geliyordu.Yıllarca  hiç pes etmedim.Sonunda 2012’de İstanbul’a eğitim vermeye geldiğimde,babama anlatıcılık alanında çalıştığımı,eğitim verdiğimi,bütün birikimlerimi bu alana aktardığımı söyledim.O zaman babam “Senin deden de masal anlatırdı.” dedi.O zaman öğrendim ki benim dedem masal anlatıcısıymış.O günden sonra babam bana bir daha iş bulmadı ve benim mesleğimi kabul etti.Çok mutlu oldum ama etmeseydi de ben bu yolda yürüdüm.İnsanların tepkileri genellikle olumluydu.Sadece bunun bir meslek olduğu,öğrenilebilir olduğuyla ilgili çok açıklama yaptığımı hatırlıyorum.Ben de Avrupa’da üniversitelerde ders veriliyor,festivaller var ,insanlar hayatlarını bu işle kazanıyor,eskiden bizde de bir meslekti,unutuldu şimdi bunu yeniden hatırlıyoruz,diye cevaplar vererek açıklamaları çok sık yapıyordum.Şimdi   bu soru çok nadir soruluyor.Bu  farkındalığın arttığını ve kabul gördüğünü gösteriyor.Maya çok çabuk tuttu.Çünkü zaten hazırız,öyle bir kültürün çocuklarıyız.Hocalarım bu işe yıllarını vermiş insanlar.Yeter ki masal anlatıcılığı yayılsın diye uğraşıyorlar.Kendilerini bu işe adamışlar.Para için de yapmıyorlar.Bunlara rağmen çok yavaş ilerliyor.Bizim ülkemizde çok hızlı yayıldı.Senede iki kere sertifika programı açıyoruz.İnsanlar baş vuruyor ve geliyor.Bu durumu hocalarım anlayamıyor.Biz bu hale gelmek için yıllarca uğraşıyoruz,ben de onlara sizin anlayamadığınız bir şey var,bizim topraklarımızda hikaye,masal anlatıcılığı mayamızda var.O yüzden biz yeni bir şey getirmiyoruz.Biz sadece,hatırlatıyoruz.Her şeyden önce biz hatırlıyoruz ve hatırlatıyoruz.O yüzden bu maya bizde bu kadar çabuk tuttu ve tutmaya da devam edecek.
Ö.D.:İnsanların hakikatleri doğrudan almak istememelerinin de bu işte etkisi var mı?
N.Ç.A.:Biz hakikatleri çıplak alamayız,almak istemeyiz.Ruhumuzun yapısına aykırı.Ruhumuz imgelerle düşünüyor,sembollerle aslında bu dünyayı algılıyor.Bu dünyayı duyular üzerinden algılarken iç gerçekliğe  sembolik olarak dönüştürüyoruz.İçeride bir hikaye oluşuyor.Rüyalar,bilinç altı,kodlar,imgeler,semboller dilinde buluşuyor.Eğitim denen şey, iç gerçeklikte taşların yerini değiştirmek.Ben gerçekten hiç kimseye bir şey öğrettiğimize inanmıyorum.Platon’un dediği gibi biz hatırlıyoruz,öğrenmiyoruz.Hatırlamak demek o iç bahçede düzenlemeleri yapmak demek.Eğitmenler bahçıvan gibi,tohumlar ekiyor belki ama düzenlemeyi kendimiz yapıyoruz.Onu oradan oraya koyuyor,yaparken de en etkili dil sembol dili.Hikayelerde sembollerin ,bulguların,imgelerin diliyle konuştuğu için daha çok etkiliyor.Bizim yapımıza birebir örtüşüyor,uygun.
Ö.D.:Az önce Seiba’nın  kuruluşuna  kısaca değindik.Ama yeri  gelmişken Seiba’yı biraz daha anlatır mısınız?
N.Ç.A.:2014 ‘ün sonbaharında benim kalbime aslında bir çağrı düştü.Neden bir merkez açmayalım?Merkez fikri bir çatı.Bu çatı etrafında Bu alana ilgi duyan herkesi toplayalım ve birlikte öğrenelim,bu yolculuğa birlikte çıkalım.Bunu öğrencilerim Sinem ve Şeyda ile paylaştım.Üçümüz birlikte bu çekirdek fikri geliştirmeye başladık.Fikir güzel ama bizim amacımız,hedefimiz,felsefemiz nedir?Bütün bunları birlikte geliştirdik.2015 ağustosta da duyurduk ve açtık.O günden beri de büyüyerek gidiyor.Hayal ettiklerimizi sunuyoruz.Bir taraftan da ihtiyaçlar ve talepler var.Bunları dikkate alarak yeni başlıklar çıkıyor.Güzel bir yere doğru gidiyor.Kitle büyüyor,mezun olanlar ekibimize katılıyor.İstanbul merkezliyiz ama Türkiye’nin her yerine davet geldikçe ,planlarımız ölçüsünde gidiyoruz.Mersin,Adana,Bursa,İzmir,Karadeniz bölgesinden talep var.Bazı illerde MEB öğretmenlere yönelik ciddi eğitimler verdirmek istiyor.Şu an görüşme aşamasındayız.

Ö.D.:Her branştan öğretmene eğitim veriyorsunuz.Mesela matematik öğretmeni hikâye anlatıcılığını derste nasıl kullanabilir?

N.Ç.A.. Bizim “Anlatan Öğretmen” diye bir programımız var.Bu sene ekibimizde matematik öğretmeni de var.Öğretmenlere verdiğimiz uzun süreli programda  iki tane odak noktamız var.Birincisi ,hikaye anlatıcılığını bir sanat olarak nasıl icra ederim,bunu öğretiyoruz.Dolayısıyla,öğretmen sınıfta,öğretmen kimliğini bir kenara bırakıp,sanatı kimliğiyle öğrencilerin karşısına çıkacağı bir donanımda oluyor.Anlatı sanatını öğreniyor.Bir hikayeyi ezberlemeden,doğaçlama ,kendi hayal gücünü ve kendi sanatsal  yeterliliklerini  kullanarak etkileyici bir biçimde anlatabilmek,performe edebilmek.Burada bir takım teknikler var,bunları “anlatı pedagojisi”  ifadesiyle söylüyoruz.Anlatı pedagojisi tekniklerini kullanıyoruz. İkinci  odak noktası ise ,istediğiniz herhangi bir dersi kurgularken çocuklara hikaye anlatıcılığı metotlarını kullanarak dersi nasıl öğretirim sorusunun cevabını eğitimimizde veriyoruz.Dersini hikayeleştirme metodu öğretiyoruz.Dersi çocukların ilgisini çekecek şekilde nasıl bir hikaye gibi kurgularım,çocukta kalıcı olur amacı var.Kısaca hikaye anlatıcılığı tekniklerini kullanarak,ders kurgulamayı öğretiyoruz.Bunu yaparken masallardan faydalanıyorlar ama her zaman masal anlatmak zorunda değiller.Kendileri ,derslerini işleyecekleri bir hikaye yazamaya  başlıyorlar.Bunun için de yüzümüzü masallara,mitlere ,hikayelere dönüyoruz.Oradan öğrendiklerimizi metodik olarak buraya aktarıyoruz.On aylık program sonunda bu iki kazanımı elde ederek bitiriyorlar.Hem istedikleri zaman bir hikayeyi,bir miti  okul bağlamında etkili bir şekilde anlatmayı öğreniyorlar,okulda anlatıcılık,ikincisi de istedikleri herhangi bir dersi işlerken  öğrendiği yöntemlerle hikâyeleştirebiliyor.

Ö.D.:Mitler,efsaneler,masallar dışında beslendiğiniz kaynaklar neler?

N.Ç.A.:En çok şifahi gelenek.Bol bol dinliyorum,okuyorum,beni etkileyenler üzerine tefekkür ediyorum,anlatmaya çalışıyorum.Sadece bu değil,benim aslında beslendiğim en temel kaynak ,felsefe. “İnsan nedir?” sorunun cevabını en çok nerede bulabilirsem,oraya bakıyorum.Psikoloji,felsefe özellikle de tasavvuf felsefesi.Temel anlamda kadim bir öğreti olarak tasavvuf felsefesine bakıyorum.Varlığa ,çok daha bütüncül ,mistik yaklaşan bir felsefe olduğunu  gördüğüm ve inandığım için buradan beslenmeye çalışıyorum.Bu ne demek?Bizim kültürümüzdeki zâhir ile bâtın ,bir şeye baktığınızda onun sadece zahirine,fiziksel görünümüne bakmazsınız.Onun batını da vardır.İçile dışın dengesi…Masalın sadece dışı yoktur.İç hakikati de vardır.İçinde barındırdığı bir öz vardır.Öz ve biçimi bir arada alan ve özellikle de en iyi şekliyle şimdiye kadar  İslam tasavvufunda yapılmış .Biz çok ciddi bir geleneğin çocuklarıyız.İşim için de ama her şeyden önce kendim için de oradan beslenmeye çalışıyorum.Yaptığım iş,kendi  arayışlarımın ve iç yolculuğumun bir uzantısı.Bunun yanında Şamanizm çalışmalarından çok besleniyorum.Maya Şamanı bir hocayla çalışıyoruz.Bunların her biri bizim kendi kültürel kodlarımız.Farklı semboller var ama özünde kutsal olanla sizi buluşturuyor.Siz Yaradan’ın bir ifadesisiniz.Masal,hikaye anlatıcılığı benim için öyle bir alan ki,bunların hepsinden besleniyorum.Neden derseniz?Çünkü aslında hepsinin özünde insan var.Masalın derdi ne?Niçin bu masal anlatılmış?Çünkü aslında,biz insanı arıyoruz.Bizim geleneğimiz beşerle insanı ayırır.Beşer daha çok fiziksel varlığımız,dünyaya bağlı olan toprak yönümüz,yiyen,içen,acıkan,şehvet duyan,kıskanan,cismani,duyusal olan kısım.İnsan ise bunun ötesinde var olan.Gelenekte çok güzel ifadesi vardır: “İnsan görünmez”  ve insan doğulmuyor,insan olunuyor.Bir kedi,bir köpek doğduğunda nasıl kedi ,köpek olacağını biliyor.Ama insan yavrusu,nasıl insan olacağını bilmiyor.Bu ne demek?Nasıl adil,barışçıl olurum,ruhumun tekamülü nasıl olur,huzuru nasıl tahsis ederim,ötekini hakkına nasıl saygı duyarım,nasıl erdemli ve adaletli olurum gibi bütün bu felsefenin konusu olan ama insanı insan yapan  değerler bunlardır.Toplu halde yaşamanın incelikleri nedir?Bunları gerçekleştirebildiğiniz zaman,hayatınızda aktif kıldığınız zaman insan olmaya başlıyorsunuz.Biz bunları topluluk içerisinde insandan öğreniyoruz.İyiyi de kötüyü de insandan öğreniyoruz.Masallar bunları anlatmıyor mu?Nasıl insan olacağımızı anlatıyor.Bu yönden baktığımızda masalın derdi,eğlendirmek,vakit geçirmek değil.Bu çok önemli.Eğlendirmek,bir arada olmak ,birlikte olmak,bir olmak çok kıymetli ama  en özünde  insanın tinidir masalın derdi.Bu çağda daha çok ihtiyaç var.İnsanların haline bakınca,mutlu muyuz diye soruyoruz.Masal ,bin bir yüzlü kahraman gibidir.Hangi mercekten bakarsanız,size o yüzünü gösterir.Beş duyuya da dokunması gerekiyor.Masalın metin olarak dokunmasından ziyade,anlatıcının aktive etmesi gereken bir durumdur bu.


Ö.D.:Yediden yetmişe, masal anlatmaktan bahseder misiniz?

N.Ç.A.:Temelde şöyle bir yöntemim var: Sıfır beş yaş arası çocuklara anlattığım masalların seçiminde biraz daha özenliyim.Özellikle peri masalı diye ifade edilen ,içinde perilerin değil de değişimin dönüşümün olduğu ,büyünün, sihrin gerçekleştiği masallara halk bilimciler peri masalı ya da olağanüstü masal diyor.Bunları mümkünse anlatmıyorum.Sebebi de onların gelişimlerine göre,soyut ve somut ayırt edememeleri ve algılarının farklı olabilmesi.Bunlar illaki olması gerekenler değil.Bazen çocuklar dört yaşında da hazır olabiliyor.Ama genellikle pedegojinin söylediği psikososyal gelişimlere dikkat ettiğimizde mümkünse beş yaş altı anlatmamak lazım.Onun dışında tek dikkat ettiğim şey kalpten iletişim kurmak,gözlerine bakmak,anlattığım masalı sevmek ve o sevdiğim şeyi paylaşmak...Bunu yapınca da yaş fark etmiyor aslında.Masalı içimizdeki çocuk dinliyor.O yüzden doksan da olsak bir de olsak o çocuk hiç büyümediği için hep aynı kalıyor.İçimizdeki çocuğun takvim yaşı yok.O dinlediği için aslında masalın yaşı yok.

Ö.D.:Anlatıcılar farklı yöntemler kullanıyorlar.Sizin anlatıcı olarak kullandığınız yöntemler nelerdir?

N.Ç.A.:Ben müzik ve masalı birleştirmeyi seviyorum.Müziğin anlattığım masalı desteklemesi çok önemli.Özellikle beş yaş altı çocuklar olduğunda,temelde anlatıcılık oluyor ama masal öncesi masal giriş ritüelleri,masaldan sonra masal oyunları,masal öncesi oyunları  oluyor.Onun dışında daha çok anlatıya yoğunlaşıyorum.Ama Avrupa’da öyle güzel anlatıcılar var ki mesela iplerle oynuyor,ya da küçük objeleri var ,ya da ritim aletleri kullanıyorlar.Özetle aslında başka disiplinleri anlatı olanaklarını da kullanıp hikaye anlatıcılığını zenginleştirmek gerekiyor.Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var.Disiplinler arası çalıştığınız zaman ,disiplinlerin birbirini tekrar etmemesi gerekiyor.Birbirini tamamlaması lazım.Anlatı ön plandaysa ;merkezde anlatı olmalı,diğerleri onları desteklemeli.Bu sınırı kaçırırsanız,objeleri kullanıyorum derken,obje tiyatrosu yapmış olursunuz,anlatmış olmazsınız.Anlatıcının temel prensibi olan dinleyicinin zihninde imge oluşturmaktır.Bunu kaçırdığımız zaman başka bir şey olur.O imgeleri oluşturmak için siz o ritmi kullanıyorsunuz.Anlatılan imgeyi tekrar eden değil büyüten bir şey olmalı.İnce sınırlara dikkat etmek lazım.

Ö.D.:Ayla Algan’la bir program yaptınız.Ayla Algan’la çalışmak nasıldı?

N.Ç.A.:Türkiye tiyatrosunun  hem sanatçı hem eğitmen hem de yenilikçi olarak en önemli isimlerinden birisi.Onunla çalışmak çok güzeldi.Tiyatronun dışında da Şamanik,daha varoluşçu tiyatro akımını eşiyle Türkiye’ye getiren,alternatif yeni arayışlar  noktasında pencereler açan önemli isimlerden birisi.Çok ciddi bir birikim .Ben masal anlattım,çerçeve oldu.Ayla Algan da kendi biyografik hikayelerini,gerçekliğini anlattı.iki kişi anlatmanın dilini tutturduğunuzda ,muhteşem bir sonuç ortaya çıkıyor.Dinlemeyi bilirsen,birlikte akabilirsen dünyanın en güzel şeyi.

Ö.D.:Siz Çocuk anlatıcı da yetiştiriyorsunuz?Biraz anlatır mısınız?

N.Ç.A.:Daha çok yaz kamplarımızda oluyor.Sömestr tatiline de olacak.Günde üç saat.O süreçte çocuklar hem oyun oynayarak hem de eğlenerek ,masal anlatıcılığını öğreniyorlar.Ezberlemeden nasıl kendi hayal gücünden faydalanacak,öğreniyorlar.Çocuklarla çalışırken başka metotlar da kullanıyoruz.Sonunda ailelerinin izlediği bir performans yapıyorlar.Masal anlatıyorlar.Bu projeyi dört yıldır yapıyoruz.

Ö.D.:Çok teşekkür ederiz.Son olarak neler söylemek istersiniz?

N.Ç.A.:Masallar , en eski okul ve kadim öğretmenlerimiz.Onlara ses verebilirsek,kulak verebilirsek çok derin bilgileri ve bilgelikleri aslında bize aktarıyorlar.Benim temennim ,bütün öğretmenlerin hem bir öğretmen olarak hem de bir insan olarak masallara daha fazla kulak vermeleri ve o kadim bilgiyi kendi öğretme pratiklerine adapte edip masalları daha çok eğitim ortamlarında yaşayan varlıklara dönüştürmelerini hayal ediyorum.Bu olursa ne kadar güzel olur diyorum.Çünkü dediğim gibi en kadim öğretmenimiz masallar ve masallar bizim rehberimiz olmalıdır.Böyle olursa öğrenme ortamları çok daha keyifli oluyor.Hem öğrenciler için hem de öğretmenler için daha keyifli oluyor.




NOT: Bu röportajı Öğretmenim Dergisi 115. sayısı için yapmıştım. Röportaj yaptığım zaman Nazlı Çevik Azazi'nin henüz kitabı basılmamıştı.  Azazi'nin "Masal- İki Dünya Arasındaki Aşk" kitabını bir solukta okudum. Tavsiye ederim. Kitabın kapağında yazarın dediği gibi "Kendini anlamak istiyorsan masalın içsesine kulak ver." Tecrübeyle sabittir masalar bize kendimizi anlatıyor.







Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir varmış bir yokmuş: Taş Masalları

ENDİŞE AĞACI(KİTAP TAVSİYESİ)