Nazlı Çevik Azazi Röportaj
Fatma Geçer DEVRİM/Röportaj
Bir varmış bir yokmuş masal yolculuğumuz devam ediyor.Bu
sayıda masal anlatıcısı ve Seiba Anlatı Merkezi’nin kurucusu Nazlı Çevik Azazi
ile yaptığımız röportaj yer alıyor.Röportaj yayımlandığı sırada,Nazlı Çevik Azazi
“Thüringen Masal ve Efsane” ödülünü almış olacak.Aldığı ödül için kendisini
tebrik ediyoruz .Bundan yıllar önce “içine gitme isteği düşen” Nazlı Çevik
Azazi,yaptığı iş için “Aklıma gelmedi başıma geldi” diyor.Masala dair,yaptığı
işlere dair daha neler konuştuk?Keyifli okumalar.
Öğretmenim Dergisi:Sizi tanıyarak başlayabilir miyiz?
Nazlı Çevik Azazi:Hikâye
anlatıcısıyım ve bu alanda 2008 yılından beri eğitimler veriyorum.Aslında
İstanbul Üniversitesi Veteriner Hekimlik mezunuyum ama bu alanla hiç
ilgilenmedim.Okul boyunca tiyatro,yaratıcı dans,yaratıcı drama ile ilgilendim.Okul
bitince çeşitli okullarda yaratıcı drama eğitmenliği yaptım.2006 yılında içime gitme isteği düştü.Almanca
öğrendim,Almanya’ya gittim.2008 yılında Berlin Sanat Üniversitesi’nde “Tiyatro
Pedagojisi” mastırı yapmaya başladım.Biz orada disiplinler arası
çalışıyorduk.Hikâye anlatıcılığı ile de bu mastır sayesinde tanıştım.Her tür
disiplinden eğitim alıyorduk..Anlatıcılık da bunlardan birisiydi."Gördüm, aşık
oldum ve yıllardır aradığım şey bu!" dedim.Hem bir sanatsal ifade formu
olarak,bir sanatçı olarak ben kendim
tiyatro,dans değil anlatıcı olmam lazımmış ,onu idrak ettim hem de insanlara
sanat pedagogu olarak sanatsal anlamada alan açmak için bu alanda çalışmaya
karar verdim.Mastır bitince aynı üniversitede eğitimde ve sanatta hikâye
anlatıcılığı diye bir buçuk yıl süren bir program daha aldım.2013’te Türkiye’ye
döndüm,döndüğümden beri de bu alanda öğrenci yetiştiriyorum.
Seiba anlatıcılık merkezini
kurduk.Hem ulusal düzeyde hem de uluslar arası düzeyde hikâye anlatıcılığı
alanında farkındalık yaratmak,bu alanı yaymak amacımız var.Bunu nasıl yapıyoruz
? Hikaye anlatıcılığı hem geleneksel bir form,hem de yaşam biçimi, sanat formu.Ben
bunun performatif sanat olduğunu iddia edenlerden ve buna inananlardanım.Bu
geleneksel formdan ve ruhtan beslenip bu çağın insanının ihtiyaçlarına nasıl
cevap veririz sorusundan yola
çıkarak,kendi dilimizi ve tarzımızı yaratmaya çalışıyoruz.Hem gelenekten hem de
modern olandan nasıl beslenip bir yapı oluştururuz diye sorarak çalışıyoruz.
Ö.D.:Bu işi yapmaya karar
verdiğinizde ,nasıl yapacağınızı önceden belirlediniz mi?Yoksa zaman içinde mi
şekil aldı?Nasıl aklınıza geldi?
N.Ç.A.:Aklıma gelmedi başıma geldi.Nasıl geldi?2008 deki ilk anlatıcılık dersimizde dünyanın bir çok yerinden gelen masal anlatıcılarından ders aldık.Ben masal anlatıcılığını öğrenmedim,masal dinledim.Orada gördüklerimi analiz edebilirim.O zaman kadar kendi sanatsal ifade formumu arıyordum.Tiyatro,klasik tiyatro yaptım.Ban Nazlı olarak bir role girmek ve onu yapmak bana göre değildi.İyi bir oyuncu olamadım.Kendimi rahat hissetmedim.Sonra işin eğitmenlik ve yönetmenlik kısmına geçtim ve kendimi daha rahat hissettim.Doğaçlama dansla tanıştım.Kendimi özgür hissettim. Kendi iç duygularınızla ve iç varlığınızla bağ kuruyorsunuz ve ifade kendiliğinden geliyor.O benim çok hoşuma gitti .Ama tam olarak dans da değildi.Anlatıcılığı görünce,hepsini içeriyor,performatif sanat dallarını içeriyor,tiyatro değil ama tiyatral.Sonuçta anlatıcı rollerine baktığınızda anlatıcı,karakter ve ben vardır.Karakteri bazen canlandırırsınız.Beni en çok etkileyen,benim varlığıma,bana alan açması.Masal anlatıcılığını, hikaye anlatıcılığının alt başlığı olarak düşünüyorum.Bu öyle bir sanat dalı ki atalarımızın şimdiye kadar anlattığı geleneksel,anonim olan hikayeler size kap oluyor.O kabın içini kendi ruhunla doldurmanızı istiyor.Eğer sen bunu kendi ruhunla doldurmazsan olmuyor.Bu şu demek;her masal her anlatıcıda yeniden doğuyor aslında.Nasıl doğuyor?Ben bunu tohuma benzetirim.Her masal bir tohum ve sen tohumu alıp ruhunun topraklarına ekmelisin ki,onlardan çıkan meyvelerdir senin dinleyici ile paylaştığın.Meyve tohumu içinde barındırır aslında yine sen tohumu hediye edersin.O tohumu meyveye çevirmeden olmuyor.Bu öyle bir sanat disiplini ki benim için,bana her şeyden önce alan açıyor ve benim sözümü merak ediyor.Sen bir sözünü söyle bakalım,kendi faal aklını kullan,ruhunu harekete geçir demesi beni çok etkiledi.Dolayısıyla aslında benim için bir var oluş yolculuğu ,ruhun tekamülü,aslında iş dışında aradığım ben kimim sorusu yolculukla çok güzel örtüştü. Kendi arayışlarımla yolculuğum çok güzel örtüştü.Kendiliğinden oldu.Aslında ben aklî karar vermedim.Çok mutluyum ve bu iş için doğmuşum gibi hissediyorum.
N.Ç.A.:Aklıma gelmedi başıma geldi.Nasıl geldi?2008 deki ilk anlatıcılık dersimizde dünyanın bir çok yerinden gelen masal anlatıcılarından ders aldık.Ben masal anlatıcılığını öğrenmedim,masal dinledim.Orada gördüklerimi analiz edebilirim.O zaman kadar kendi sanatsal ifade formumu arıyordum.Tiyatro,klasik tiyatro yaptım.Ban Nazlı olarak bir role girmek ve onu yapmak bana göre değildi.İyi bir oyuncu olamadım.Kendimi rahat hissetmedim.Sonra işin eğitmenlik ve yönetmenlik kısmına geçtim ve kendimi daha rahat hissettim.Doğaçlama dansla tanıştım.Kendimi özgür hissettim. Kendi iç duygularınızla ve iç varlığınızla bağ kuruyorsunuz ve ifade kendiliğinden geliyor.O benim çok hoşuma gitti .Ama tam olarak dans da değildi.Anlatıcılığı görünce,hepsini içeriyor,performatif sanat dallarını içeriyor,tiyatro değil ama tiyatral.Sonuçta anlatıcı rollerine baktığınızda anlatıcı,karakter ve ben vardır.Karakteri bazen canlandırırsınız.Beni en çok etkileyen,benim varlığıma,bana alan açması.Masal anlatıcılığını, hikaye anlatıcılığının alt başlığı olarak düşünüyorum.Bu öyle bir sanat dalı ki atalarımızın şimdiye kadar anlattığı geleneksel,anonim olan hikayeler size kap oluyor.O kabın içini kendi ruhunla doldurmanızı istiyor.Eğer sen bunu kendi ruhunla doldurmazsan olmuyor.Bu şu demek;her masal her anlatıcıda yeniden doğuyor aslında.Nasıl doğuyor?Ben bunu tohuma benzetirim.Her masal bir tohum ve sen tohumu alıp ruhunun topraklarına ekmelisin ki,onlardan çıkan meyvelerdir senin dinleyici ile paylaştığın.Meyve tohumu içinde barındırır aslında yine sen tohumu hediye edersin.O tohumu meyveye çevirmeden olmuyor.Bu öyle bir sanat disiplini ki benim için,bana her şeyden önce alan açıyor ve benim sözümü merak ediyor.Sen bir sözünü söyle bakalım,kendi faal aklını kullan,ruhunu harekete geçir demesi beni çok etkiledi.Dolayısıyla aslında benim için bir var oluş yolculuğu ,ruhun tekamülü,aslında iş dışında aradığım ben kimim sorusu yolculukla çok güzel örtüştü. Kendi arayışlarımla yolculuğum çok güzel örtüştü.Kendiliğinden oldu.Aslında ben aklî karar vermedim.Çok mutluyum ve bu iş için doğmuşum gibi hissediyorum.
Ö.D.:Ben hikaye anlatıcısı olmak istiyorum dediğinizde
,ailenizden,çevrenizden nasıl tepkiler aldınız?
N.Ç.A.:Şu an bu iş
yaygınlaştı.Ben 2012 ‘de ilk kez eğitim vermeye başladığımda daha az
biliniyordu.O zamanlar birkaç isim vardı.Küçük kapalı çevrelerde ilerliyordu.İki
türlü anlatarak cevap vereyim.Almanya’daki hocalarım beni hep destekledi,hala
da destekliyorlar.Onlar beni başından beri merakla ve heyecanla
izliyorlar.Türkiye’de ise ilk babamın tepkisini anlatayım.Babam devlet memuru
ve ben mezun olduğumdan beri bana devlet kademesinde işler buldu.Düzenli bir
maaş ve sigortalı işler…Ben bunu istemedim,her zaman serbest çalıştım.Drama
eğitmenliği yaptım,sanat yaptım.Buna rağmen babam yine de her yıl bana yeni bir
işle geliyordu.Yıllarca hiç pes etmedim.Sonunda
2012’de İstanbul’a eğitim vermeye geldiğimde,babama anlatıcılık alanında
çalıştığımı,eğitim verdiğimi,bütün birikimlerimi bu alana aktardığımı
söyledim.O zaman babam “Senin deden de masal anlatırdı.” dedi.O zaman öğrendim
ki benim dedem masal anlatıcısıymış.O günden sonra babam bana bir daha iş
bulmadı ve benim mesleğimi kabul etti.Çok mutlu oldum ama etmeseydi de ben bu
yolda yürüdüm.İnsanların tepkileri genellikle olumluydu.Sadece bunun bir meslek
olduğu,öğrenilebilir olduğuyla ilgili çok açıklama yaptığımı hatırlıyorum.Ben
de Avrupa’da üniversitelerde ders veriliyor,festivaller var ,insanlar
hayatlarını bu işle kazanıyor,eskiden bizde de bir meslekti,unutuldu şimdi bunu
yeniden hatırlıyoruz,diye cevaplar vererek açıklamaları çok sık yapıyordum.Şimdi bu soru çok nadir soruluyor.Bu farkındalığın arttığını ve kabul gördüğünü
gösteriyor.Maya çok çabuk tuttu.Çünkü zaten hazırız,öyle bir kültürün
çocuklarıyız.Hocalarım bu işe yıllarını vermiş insanlar.Yeter ki masal
anlatıcılığı yayılsın diye uğraşıyorlar.Kendilerini bu işe adamışlar.Para için
de yapmıyorlar.Bunlara rağmen çok yavaş ilerliyor.Bizim ülkemizde çok hızlı
yayıldı.Senede iki kere sertifika programı açıyoruz.İnsanlar baş vuruyor ve
geliyor.Bu durumu hocalarım anlayamıyor.Biz bu hale gelmek için yıllarca
uğraşıyoruz,ben de onlara sizin anlayamadığınız bir şey var,bizim
topraklarımızda hikaye,masal anlatıcılığı mayamızda var.O yüzden biz yeni bir
şey getirmiyoruz.Biz sadece,hatırlatıyoruz.Her şeyden önce biz hatırlıyoruz ve
hatırlatıyoruz.O yüzden bu maya bizde bu kadar çabuk tuttu ve tutmaya da devam
edecek.
Ö.D.:İnsanların hakikatleri doğrudan almak istememelerinin de bu işte
etkisi var mı?
N.Ç.A.:Biz hakikatleri çıplak alamayız,almak istemeyiz.Ruhumuzun yapısına
aykırı.Ruhumuz imgelerle düşünüyor,sembollerle aslında bu dünyayı algılıyor.Bu
dünyayı duyular üzerinden algılarken iç gerçekliğe sembolik olarak dönüştürüyoruz.İçeride bir
hikaye oluşuyor.Rüyalar,bilinç altı,kodlar,imgeler,semboller dilinde
buluşuyor.Eğitim denen şey, iç gerçeklikte taşların yerini değiştirmek.Ben
gerçekten hiç kimseye bir şey öğrettiğimize inanmıyorum.Platon’un dediği gibi
biz hatırlıyoruz,öğrenmiyoruz.Hatırlamak demek o iç bahçede düzenlemeleri
yapmak demek.Eğitmenler bahçıvan gibi,tohumlar ekiyor belki ama düzenlemeyi kendimiz
yapıyoruz.Onu oradan oraya koyuyor,yaparken de en etkili dil sembol
dili.Hikayelerde sembollerin ,bulguların,imgelerin diliyle konuştuğu için daha
çok etkiliyor.Bizim yapımıza birebir örtüşüyor,uygun.
Ö.D.:Az önce Seiba’nın
kuruluşuna kısaca değindik.Ama
yeri gelmişken Seiba’yı biraz daha
anlatır mısınız?
N.Ç.A.:2014 ‘ün sonbaharında benim kalbime aslında bir çağrı
düştü.Neden bir merkez açmayalım?Merkez fikri bir çatı.Bu çatı etrafında Bu alana
ilgi duyan herkesi toplayalım ve birlikte öğrenelim,bu yolculuğa birlikte
çıkalım.Bunu öğrencilerim Sinem ve Şeyda ile paylaştım.Üçümüz birlikte bu
çekirdek fikri geliştirmeye başladık.Fikir güzel ama bizim
amacımız,hedefimiz,felsefemiz nedir?Bütün bunları birlikte geliştirdik.2015
ağustosta da duyurduk ve açtık.O günden beri de büyüyerek gidiyor.Hayal
ettiklerimizi sunuyoruz.Bir taraftan da ihtiyaçlar ve talepler var.Bunları
dikkate alarak yeni başlıklar çıkıyor.Güzel bir yere doğru gidiyor.Kitle büyüyor,mezun
olanlar ekibimize katılıyor.İstanbul merkezliyiz ama Türkiye’nin her yerine
davet geldikçe ,planlarımız ölçüsünde
gidiyoruz.Mersin,Adana,Bursa,İzmir,Karadeniz bölgesinden talep var.Bazı illerde
MEB öğretmenlere yönelik ciddi eğitimler verdirmek istiyor.Şu an görüşme
aşamasındayız.
Ö.D.:Her branştan öğretmene
eğitim veriyorsunuz.Mesela matematik öğretmeni hikâye anlatıcılığını derste
nasıl kullanabilir?
N.Ç.A.. Bizim “Anlatan Öğretmen” diye bir programımız var.Bu sene
ekibimizde matematik öğretmeni de var.Öğretmenlere verdiğimiz uzun süreli
programda iki tane odak noktamız
var.Birincisi ,hikaye anlatıcılığını bir sanat olarak nasıl icra ederim,bunu
öğretiyoruz.Dolayısıyla,öğretmen sınıfta,öğretmen kimliğini bir kenara
bırakıp,sanatı kimliğiyle öğrencilerin karşısına çıkacağı bir donanımda
oluyor.Anlatı sanatını öğreniyor.Bir hikayeyi ezberlemeden,doğaçlama ,kendi
hayal gücünü ve kendi sanatsal
yeterliliklerini kullanarak
etkileyici bir biçimde anlatabilmek,performe edebilmek.Burada bir takım
teknikler var,bunları “anlatı pedagojisi”
ifadesiyle söylüyoruz.Anlatı pedagojisi tekniklerini kullanıyoruz.
İkinci odak noktası ise ,istediğiniz
herhangi bir dersi kurgularken çocuklara hikaye anlatıcılığı metotlarını
kullanarak dersi nasıl öğretirim sorusunun cevabını eğitimimizde veriyoruz.Dersini
hikayeleştirme metodu öğretiyoruz.Dersi çocukların ilgisini çekecek şekilde
nasıl bir hikaye gibi kurgularım,çocukta kalıcı olur amacı var.Kısaca hikaye
anlatıcılığı tekniklerini kullanarak,ders kurgulamayı öğretiyoruz.Bunu yaparken
masallardan faydalanıyorlar ama her zaman masal anlatmak zorunda
değiller.Kendileri ,derslerini işleyecekleri bir hikaye yazamaya başlıyorlar.Bunun için de yüzümüzü
masallara,mitlere ,hikayelere dönüyoruz.Oradan öğrendiklerimizi metodik olarak
buraya aktarıyoruz.On aylık program sonunda bu iki kazanımı elde ederek
bitiriyorlar.Hem istedikleri zaman bir hikayeyi,bir miti okul bağlamında etkili bir şekilde anlatmayı
öğreniyorlar,okulda anlatıcılık,ikincisi de istedikleri herhangi bir dersi
işlerken öğrendiği yöntemlerle
hikâyeleştirebiliyor.
Ö.D.:Mitler,efsaneler,masallar
dışında beslendiğiniz kaynaklar neler?
N.Ç.A.:En çok şifahi gelenek.Bol
bol dinliyorum,okuyorum,beni etkileyenler üzerine tefekkür ediyorum,anlatmaya
çalışıyorum.Sadece bu değil,benim aslında beslendiğim en temel kaynak ,felsefe.
“İnsan nedir?” sorunun cevabını en çok nerede bulabilirsem,oraya
bakıyorum.Psikoloji,felsefe özellikle de tasavvuf felsefesi.Temel anlamda kadim
bir öğreti olarak tasavvuf felsefesine bakıyorum.Varlığa ,çok daha bütüncül ,mistik
yaklaşan bir felsefe olduğunu gördüğüm
ve inandığım için buradan beslenmeye çalışıyorum.Bu ne demek?Bizim
kültürümüzdeki zâhir ile bâtın ,bir şeye baktığınızda onun sadece
zahirine,fiziksel görünümüne bakmazsınız.Onun batını da vardır.İçile dışın dengesi…Masalın
sadece dışı yoktur.İç hakikati de vardır.İçinde barındırdığı bir öz vardır.Öz
ve biçimi bir arada alan ve özellikle de en iyi şekliyle şimdiye kadar İslam tasavvufunda yapılmış .Biz çok ciddi
bir geleneğin çocuklarıyız.İşim için de ama her şeyden önce kendim için de
oradan beslenmeye çalışıyorum.Yaptığım iş,kendi arayışlarımın ve iç yolculuğumun bir
uzantısı.Bunun yanında Şamanizm çalışmalarından çok besleniyorum.Maya Şamanı
bir hocayla çalışıyoruz.Bunların her biri bizim kendi kültürel kodlarımız.Farklı
semboller var ama özünde kutsal olanla sizi buluşturuyor.Siz Yaradan’ın bir
ifadesisiniz.Masal,hikaye anlatıcılığı benim için öyle bir alan ki,bunların
hepsinden besleniyorum.Neden derseniz?Çünkü aslında hepsinin özünde insan
var.Masalın derdi ne?Niçin bu masal anlatılmış?Çünkü aslında,biz insanı
arıyoruz.Bizim geleneğimiz beşerle insanı ayırır.Beşer daha çok fiziksel
varlığımız,dünyaya bağlı olan toprak yönümüz,yiyen,içen,acıkan,şehvet
duyan,kıskanan,cismani,duyusal olan kısım.İnsan ise bunun ötesinde var olan.Gelenekte
çok güzel ifadesi vardır: “İnsan görünmez”
ve insan doğulmuyor,insan olunuyor.Bir kedi,bir köpek doğduğunda nasıl
kedi ,köpek olacağını biliyor.Ama insan yavrusu,nasıl insan olacağını
bilmiyor.Bu ne demek?Nasıl adil,barışçıl olurum,ruhumun tekamülü nasıl
olur,huzuru nasıl tahsis ederim,ötekini hakkına nasıl saygı duyarım,nasıl
erdemli ve adaletli olurum gibi bütün bu felsefenin konusu olan ama insanı
insan yapan değerler bunlardır.Toplu halde
yaşamanın incelikleri nedir?Bunları gerçekleştirebildiğiniz zaman,hayatınızda
aktif kıldığınız zaman insan olmaya başlıyorsunuz.Biz bunları topluluk içerisinde
insandan öğreniyoruz.İyiyi de kötüyü de insandan öğreniyoruz.Masallar bunları
anlatmıyor mu?Nasıl insan olacağımızı anlatıyor.Bu yönden baktığımızda masalın
derdi,eğlendirmek,vakit geçirmek değil.Bu çok önemli.Eğlendirmek,bir arada
olmak ,birlikte olmak,bir olmak çok kıymetli ama en özünde
insanın tinidir masalın derdi.Bu çağda daha çok ihtiyaç var.İnsanların
haline bakınca,mutlu muyuz diye soruyoruz.Masal ,bin bir yüzlü kahraman
gibidir.Hangi mercekten bakarsanız,size o yüzünü gösterir.Beş duyuya da
dokunması gerekiyor.Masalın metin olarak dokunmasından ziyade,anlatıcının
aktive etmesi gereken bir durumdur bu.
Ö.D.:Yediden yetmişe, masal anlatmaktan bahseder misiniz?
Ö.D.:Yediden yetmişe, masal anlatmaktan bahseder misiniz?
N.Ç.A.:Temelde şöyle bir yöntemim
var: Sıfır beş yaş arası çocuklara anlattığım masalların seçiminde biraz daha
özenliyim.Özellikle peri masalı diye ifade edilen ,içinde perilerin değil de
değişimin dönüşümün olduğu ,büyünün, sihrin gerçekleştiği masallara halk
bilimciler peri masalı ya da olağanüstü masal diyor.Bunları mümkünse
anlatmıyorum.Sebebi de onların gelişimlerine göre,soyut ve somut ayırt
edememeleri ve algılarının farklı olabilmesi.Bunlar illaki olması gerekenler
değil.Bazen çocuklar dört yaşında da hazır olabiliyor.Ama genellikle pedegojinin
söylediği psikososyal gelişimlere dikkat ettiğimizde mümkünse beş yaş altı
anlatmamak lazım.Onun dışında tek dikkat ettiğim şey kalpten iletişim
kurmak,gözlerine bakmak,anlattığım masalı sevmek ve o sevdiğim şeyi paylaşmak...Bunu
yapınca da yaş fark etmiyor aslında.Masalı içimizdeki çocuk dinliyor.O yüzden doksan da olsak bir de olsak o çocuk hiç
büyümediği için hep aynı kalıyor.İçimizdeki çocuğun takvim yaşı yok.O dinlediği
için aslında masalın yaşı yok.
Ö.D.:Anlatıcılar farklı yöntemler kullanıyorlar.Sizin anlatıcı olarak
kullandığınız yöntemler nelerdir?
N.Ç.A.:Ben müzik ve masalı
birleştirmeyi seviyorum.Müziğin anlattığım masalı desteklemesi çok
önemli.Özellikle beş yaş altı çocuklar olduğunda,temelde anlatıcılık oluyor ama
masal öncesi masal giriş ritüelleri,masaldan sonra masal oyunları,masal öncesi
oyunları oluyor.Onun dışında daha çok
anlatıya yoğunlaşıyorum.Ama Avrupa’da öyle güzel anlatıcılar var ki mesela
iplerle oynuyor,ya da küçük objeleri var ,ya da ritim aletleri
kullanıyorlar.Özetle aslında başka disiplinleri anlatı olanaklarını da kullanıp
hikaye anlatıcılığını zenginleştirmek gerekiyor.Burada dikkat edilmesi gereken
bir nokta var.Disiplinler arası çalıştığınız zaman ,disiplinlerin birbirini
tekrar etmemesi gerekiyor.Birbirini tamamlaması lazım.Anlatı ön plandaysa ;merkezde
anlatı olmalı,diğerleri onları desteklemeli.Bu sınırı kaçırırsanız,objeleri
kullanıyorum derken,obje tiyatrosu yapmış olursunuz,anlatmış olmazsınız.Anlatıcının
temel prensibi olan dinleyicinin zihninde imge oluşturmaktır.Bunu kaçırdığımız
zaman başka bir şey olur.O imgeleri oluşturmak için siz o ritmi
kullanıyorsunuz.Anlatılan imgeyi tekrar eden değil büyüten bir şey olmalı.İnce
sınırlara dikkat etmek lazım.
Ö.D.:Ayla Algan’la bir program yaptınız.Ayla Algan’la çalışmak nasıldı?
N.Ç.A.:Türkiye tiyatrosunun hem sanatçı hem eğitmen hem de yenilikçi
olarak en önemli isimlerinden birisi.Onunla çalışmak çok güzeldi.Tiyatronun
dışında da Şamanik,daha varoluşçu tiyatro akımını eşiyle Türkiye’ye
getiren,alternatif yeni arayışlar
noktasında pencereler açan önemli isimlerden birisi.Çok ciddi bir
birikim .Ben masal anlattım,çerçeve oldu.Ayla Algan da kendi biyografik
hikayelerini,gerçekliğini anlattı.iki kişi anlatmanın dilini tutturduğunuzda
,muhteşem bir sonuç ortaya çıkıyor.Dinlemeyi bilirsen,birlikte akabilirsen
dünyanın en güzel şeyi.
Ö.D.:Siz Çocuk anlatıcı da yetiştiriyorsunuz?Biraz anlatır mısınız?
N.Ç.A.:Daha çok yaz kamplarımızda
oluyor.Sömestr tatiline de olacak.Günde üç saat.O süreçte çocuklar hem oyun
oynayarak hem de eğlenerek ,masal anlatıcılığını öğreniyorlar.Ezberlemeden
nasıl kendi hayal gücünden faydalanacak,öğreniyorlar.Çocuklarla çalışırken
başka metotlar da kullanıyoruz.Sonunda ailelerinin izlediği bir performans
yapıyorlar.Masal anlatıyorlar.Bu projeyi dört yıldır yapıyoruz.
Ö.D.:Çok teşekkür ederiz.Son olarak neler söylemek istersiniz?
N.Ç.A.:Masallar , en eski okul ve
kadim öğretmenlerimiz.Onlara ses verebilirsek,kulak verebilirsek çok derin
bilgileri ve bilgelikleri aslında bize aktarıyorlar.Benim temennim ,bütün
öğretmenlerin hem bir öğretmen olarak hem de bir insan olarak masallara daha
fazla kulak vermeleri ve o kadim bilgiyi kendi öğretme pratiklerine adapte edip
masalları daha çok eğitim ortamlarında yaşayan varlıklara dönüştürmelerini
hayal ediyorum.Bu olursa ne kadar güzel olur diyorum.Çünkü dediğim gibi en
kadim öğretmenimiz masallar ve masallar bizim rehberimiz olmalıdır.Böyle olursa
öğrenme ortamları çok daha keyifli oluyor.Hem öğrenciler için hem de
öğretmenler için daha keyifli oluyor.
NOT: Bu röportajı Öğretmenim Dergisi 115. sayısı için yapmıştım. Röportaj yaptığım zaman Nazlı Çevik Azazi'nin henüz kitabı basılmamıştı. Azazi'nin "Masal- İki Dünya Arasındaki Aşk" kitabını bir solukta okudum. Tavsiye ederim. Kitabın kapağında yazarın dediği gibi "Kendini anlamak istiyorsan masalın içsesine kulak ver." Tecrübeyle sabittir masalar bize kendimizi anlatıyor.
Çok güzel bir söyleşi olmuş. Emeğinize sağlık..
YanıtlaSilçok güzel olmuş çok beğendim
YanıtlaSil