NEDEN TEKRAR DOSTOYEVSKİ ?
NEDEN TEKRAR
DOSTOYEVSKİ?
Okuma yazma öğrendiğim andan
itibaren tabir yerindeyse elime ne geçerse okudum.İlk,orta ve lise eğitimim
küçük bir şehirde geçti.Küçük şehrin mahalle arasında, kendisi gibi küçük bir
ilk okulda ama kütüphanesi bir hayli
zengin bir ilkokul.Bu kütüphane bana büyük umutların habercisi gibiydi.Oradaki
kitapların hepsini dost edindim.Yetmedi,yine
mahalle arasındaki kütüphaneye düzenli olarak gittim.Oradaki çoğu eseri de
okudum.Ama okumalarım dediğim gibi elime ne geçerse tarzında idi.Liseye gelene
kadar.Lise edebiyat öğretmenim neyi nasıl okumam konusunda bana yol
gösterdi.İyi ki de göstermiş.Okumamı tavsiye ettiği ilk isimlerden birisi de
Rus yazar Dostoyevski idi.Aslında ben onun ortaokulda kütüphanede gördüğüm “Suç
ve Ceza” kitabını okumuştum.Ne anlamıştım?Anlamıştım işte kendimce bir
şeyler…Hocam büyüdüğümü ve aynı kitabı tekrar okumamı söylediğinde onu dinledim
ve okudum.Bu defa en azından kitabın konusu ve içindeki öyküler daha da anlam
kazandı .Sonra diğer eserlerini de okudum;Karamazov Kardeşler,Yeraltından
Notlar,Beyaz Geceler…Yıllar sonra ise Stefan Zweıg’in “Üç Usta:Balzac,Dıckens
ve Dostoyevski” kitabını okuyunca yeniden Dostoyevski okuyasım geldi.Üç isimden
neden o derseniz,kitapta en kapsamlı anlatılan yazar Dostoyevski.
Zweıg, “Bu üç roman yazarının her
birini kendi alanı vardır.Balzac’ınki toplumun dünyası,Dickens’ınki ailenin
dünyası,Dostoyevski’ninkiyse bireyin ve insanlığın (evrenin)dünyasıdır.”
diyerek aslında durumu kendisi özetliyor.Önce Balzac’tan başlıyor.Sonra da
yazarların eserlerinden örneklerle karşılaştırmalı
devam ediyor.Aslında sadece Fransız,İngiliz ve Rus üç yazarın eserlerinin yanı
sıra Alman edebiyatının önemli isimlerinin eserlerinden örnekler de var.Bunun
yanında Dickrens anlatılırken yine İngiliz olan Shakespeare’den,Dostoyevski
anlatılırken bir başka önemli yazar olan Tolstoy’dan da bahsetmeyi unutmuyor.Bu
üç yazarın kitap içinde yer alan karşılaştırmalarından örnekler verirsek
sanırım Zweıg ‘in akıcı üslubu ve yazdıklarımın anlaşılması daha kolay olacak.
Zweıg, Balzac ve Dostoyevski roman kahramanları ile
ilgili şöyle der: “Balzac’ın kahramanı muhteristir,egemenlik
peşindedir,şiddetli bir iktidar özlemi ile yanıp tutuşur.Hiç bir şey ona
yetmez,hepsi doyumsuzdur,her biri bir dünya fatihi,bir devrimci,bir
anarşist,aynı zamanda bir tirandır.Birer Napolion mizacına sahiptirler.Dostoyevski’nin
kahramanları da ateşli ve coşkuludur,iradeleri dünyayı devirir ve muazzam bir
tamah içinde yaşamın gerçeklerinin üzerinden aşıp kendilerince hakiki hayata sarılırlar,burjuva ve insan
olmak istemezler.Her birinde bütün tevazuun ötesinde birer Mesih olmanın
tehlikeli kibri ışıldar.Bir Balzac kahramanı dünyaya boyun eğdirmek,bir
Dosteyevski kahramanı dünyanın üstesinden gelmek ister.”Bu karşılaştırma aslında
edebiyatın gerçeklerle birlikte yol aldığının göstergesidir.İki dev yazarın
yaşadıkları zamanlar,kahramanların hayata bakışlarını belirlemede etkili
olmuştur.
Toplumdaki gerçekler yanında
yazarların bireysel gerçeklikleri de
eserlere sirayet eder. “Hiçbir şey unutulmuşluğa gömülmez,sararmaz ya da
solmaz,her şey kokularıyla,tatlarıyla ,renkli ve berrak duru beklerdi,hiç bir
şey ölmez,hiçbir şey sönüp gitmezdi.”Bu sebepten Balzac’ı büyülü bakışı
Dickens’ta yoktur;Dickens’ın figürleri boyalı resimler gibiyken,Dostoyevski ve
Balzac’ınki müzik gibidir.Romanlarında kahramanlar tehlikelere karşı da
yazarlarına göre tepki verir.Dostoyevski’de
de Dickens’te de uçurumlar vardır.Dostoyevski kahramanları uçurumdan korkarken
aksine Dickens kahramanları bir korkuluğa tutunuyormuş gibi kendilerini güvende
hisseder.Çünkü Balzac’ın bütün kahramanları Fransız romanının tipik bir örneği olarak
ruhsal bir kimya aracılığıyla kesin olarak belirlenmiş tek bir maddeden imal
edilmiştir.Dostoyevski’nin kahramanları ise denerler ama gerçek hayatla asla
bir ilişki kuramazlar,onlar aslında hakiki Ruslardır,geçiş dönemi
insanlarıdır,yüreklerinde başlangıç kaosu vardır.
Kitabın
ilerleyen sayfalarında “Bu yazarların kahramanları aslında ne ister?”sorusu
akla geliyor.Cevabı Zweıg yine kahramanlardan örnekleele veriyor: “Dickens’ta bütün arzuların ucunda
,neşeli bir çocuk sürüsüyle yeşiller içerisinde o sevimli kır evi
vardır;Balzac’ta pair unvanıyla saraylar ve milyonlar.Şöyle bir etrafımıza
bakalım,sokaklara,meyhaneler,mütevazi mekanlara,aydınlık salonlara;ne ister
insanlar orada?Mutlu olmak,hoşnut olmak,zengin olmak,kudretli olmak.Dostoyevski’nin
insanlarından kim ister bunu?Kimse,hiçbiri.Onlar bir yerde durup kalmak
istemezler mutlulukta bile.” Dostoyevski’nin sara hastası olması ve mutlu iken
bile nöbet geçirme ihtimali,kahramanlarının mutluluğa bakışını bile bu şekilde
etkilemiştir.Kitapta bu kahramanların tahlilleri uzun uzun yapılmıştır.İşte tam
da bu noktadan sonra kitabın kaderi Dostoyevski’ye döner .Zweıg Dostoyevski’yi Tolstoy,Gogol,Gorki.Shakespeare ve Goethe ile karşılaştırarak diğer iki
yazardan daha ayrıntılı olarak anlatır.
Durum böyle olunca ben de acaba
şimdi Dostoyevski okusam,eski okumalarıma kıyasla daha neler keşfederim
düşüncesinden yola çıkarak ,yine yeniden Dostoyevki’ye başladım.Nedense ilk
olarak “Budala” okumak içimden geldi.Mart ayı tarafımdan Dostoyevski ayı ilan edilmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder